Belirti ve yakınmaların az ya da çok olmasına bakılmaksızın tüm yüksek tansiyonluları tedavi etmek gerekip gerekmediği tartışması şu çözüme bağlanmıştır: Küçük kan basıncı 90 mmHg’nin (mm cıva basmcı) üstünde olan tüm hastaların tansiyonu 85 mmHg düzeyinde tutulacak biçimde tedavi uygulanmalıdır.
ikincil yüksek tansiyonda tedavi öncelikle temelde yatan hastalığın tedavisine yöneliktir; birincil yüksek tansiyonda basıncın kontrol altına alınmasıyla ve basıncm normale inmesiyle sorun çözülemezse komplikasyonlann tedavi edilmesi gerekir. Birincil yüksek tansiyonun tedavisinde genel önlemlerin yanı sıra ilaç tedavisi uygulanır. Genel önlemler kısaca şunlardır: • Beslenme - Bazı istatistikler sanayileşmiş toplumlarda nüfusun yansından çoğunun fazla kilolu olduğunu göstermektedir. Bu durum genellikle yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve damar sert-liğiyle birlikte görülür; öte yandan tek başına da kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları için bir risk faktörüdür. Bu nedenle yüksek tansiyonlu, şişman hastanın normal kilosuna getirilmesi büyük önem taşır. Hafif ya da orta derecede yüksek tansiyonlu hasta, çoğu zaman yalnızca kilo vererek kan basıncını normal değerlere düşürebilir. Verilen her kilo için diyastolik (küçük) kan basıncının 2-3 mmHg azaldığı saptanmıştır.
Özellikle hayvansal kökenli doymuş yağlar (tereyağ, içyağı) az kullanılmalıdır. Bu maddeler aşırı miktarda alınırsa kandaki kolesterol düzeyi artar; buna bağlı olarak yüksek tansiyon ve öteki kalp ve dolaşım sistemi hastalıklan açısından risk yükselir. Sebzeyle beslenen topluluklarda çok az kişide yüksek tansiyon görüldüğü gözlenmiştir.
Besinlerle aşın tuz alımı da engellenmelidir. Tuz kendi başına güçlü bir damar büzücüdür ve tansiyonu düzenleyen bazı sistemleri etkiler. Ama yapılan son araştırmalar tuz kısıtlamasının bütün birincil yüksek tansiyon durumlarında etkili olmadığını göstermektedir. Sonuç olarak tuz kısıtlamasına yanıt veren ve vermeyen birincil yüksek tansiyon çeşitlerinden söz edilebilir. Son zamanlarda dikkatlerin odaklaştığı bir başka nokta ise potasyumdur. Potasyumca biraz zengin bir diyetin henüz tam olarak aydınlatılamamış mekanizmalarla tansiyonu düşürdüğü gözlenmiştir. Kahve de kan basıncında birkaç saat süren 5-20 mmHg’lik yükselmelere yol açtığından kısıtlı miktarda alınmalıdır. Aşın alkol alımı da zararlı olabilir, aşın alkol alındığında sempatik sinir sisteminin uyanlmasına bağlı olarak uzun süreli yüksek tansiyon görülür.
Sonuçta, yüksek tansiyonlu hasta peynir ve öbür süt ürünleri de içinde olmak üzere çok az hayvansal yağ ve tuz tüketmeli, bol meyve ve sebze yemelidir. Gerekenden çok kalori almamalıdır.
• Hareketsiz yaşamla savaş - Yüksek tansiyonlu kişiye önerilen yüzme, yürüyüş, jogging, bisiklet ve kayak gibi sporlar izotonik tiptedir. İzometrik egzersizler (ağırlık kaldırma) önerilmez. Tansiyonu sürekli yüksek olan kişi, önerilen egzersizleri uygularsa, sistolik ve diyastolik kan basıncıyla, kalp atım hızının düştüğünü görecektir.
• Gevşeme teknikleri - Sanayileşmiş toplumlarda çok yüksek düzeyde olan ruhsal gerilim tansiyonun yükselmesine neden olabilir. Bu nedenle son yıllarda tansiyonun düşmesinde yararlı olduğu saptanan gevşeme tekniklerinin kullanımı gündeme gelmiştir.
• Sigara dumanından uzak durma -Tek bir sigaranın dumanının tansiyonda 15-20 dakika süreyle ani ve birkaç mmHg’lik yükselmeye yol açtığı kanıtlanmıştır. Aşırı sigara içen kişinin sürekli yüksek tansiyon tehlikesiyle ne ölçüde karşı karşıya kaldığı kolayca anlaşılabilir.
Birincil yüksek tansiyonun tedavisinde yalnızca deneyimler sonucunda seçilen bazı ilaçlar kullanılır. Sabit bir tedavi tablosu yeğlenmemekle birlikte, kan basıncını düzenleyen mekanizmalar hakkında kazanılan bilgilerin yardımıyla değişmeyen bir tedavi planının uygulanmaya sokulabileceği düşünülmektedir.
Kan basıncını düzenleyen pek çok mekanizma olmasına karşın, en önemli ve uzun süreli etkiyi sağlayan, damarla-nn büzüşmesini ve dolaşımdaki kanın hacmini düzenleyen sistemdir. Kan basıncı kalbin damarlara pompaladığı kan miktan ile-arteriyollerin (küçük atardamarlar) duvarlarındaki direncin bir ürünüdür. Bu düzenleme sisteminde, böbrekte ve böbreküstü bezinin kabuk bölümünde odaklasan iki merkez vardır. Bunlann arasındaki dengenin bozulması iki farklı mekanizmayla yüksek tansiyona yol açar ve uygulanması gerekli tedavi her iki durumda farklıdır. Bunların aynı anda etkili olması ise daha karmaşık bir yüksek tansiyon biçimine neden olur. Yüksek tansiyon, vücutta aşın su ve sodyum tutulmasına bağlı anormal bir sıvı birikiminden kaynaklanıyorsa; tedavide idrar söktürücü ilaçlar kullanılır; yüksek tansiyon damar büzüşmesine bağlıysa, bunu önlemeye, çözmeye yönelik ilaçlar öncelik kazanır. Ara biçimlerde ise her iki tür ilaç birden kullanılır.
Tansiyonun düşürülmesi gereken bazı özel durumlan da ele alalım:
• Yüksek tansiyon ve yaşlılar - Bir zamanlar yaşlılarda doğal bir olgu olarak kabul edilmiş olsa da, yüksek tansiyon damarlardaki yaşlılığa özgü değişiklikleri hızlandırır. Yaşlılarda sürekli ve sabit yüksek tansiyonun etkilerinin en çok görüldüğü organlar beyin, göz, kalp ve böbrektir. Damar sistemindeki değişikliklere bağlı olarak bu organlarda işlev bozukluğu görülür. Vücutta güç harcadıktan sonra ortaya çıkan değişiklikleri değerlendirirken, tansiyonun aynı koşullarda sağlıklı kişilerde de yükseldiği unutulmamalıdır. Yaşlı hastaların tedavisinde amaç, sistolik kan basıncının 170 mmHg’nin, diyastolik kan basıncının ise 90 mmHg’nin altına düşürülmesidir. Yaşlılarda tedavi, başka hastalıkların da varlığı nedeniyle gençlere göre daha zordur.
Ani tansiyon düşüşleri beyin dolaşımında zaten var olan yetmezliği kötü-leştirdiğinden, bu durumun önlenmesi gerekir. Tedavinin aşamalı ve “yumu-şak” bir tansiyon düşürücüyle başlanıp sürdürülmesi önerilir.
Yaşlılarda yalnızca sistolik tansiyonun yükselmesi de sık görülür. Sistolik tansiyon yaşla birlikte yükselir. Bu durum, aortun ve başlıca atardamarların esnekliğinin azalmasına ya da yok olmasına bağlıdır. Yaşlılarda sistolik kan basıncı 170 mmHg’nin üstünde, diyastolik basınç 90 mmHg’nin altında ise başlangıçta olabildiğince düşük dozda idrar söktürücülerle tedaviye başlamak gerekir.
• Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı-Yüksek tansiyon şeker hastalarında, şeker hastalığı olmayanlara oranla iki kat sık görülür. Erişkin tip şeker hastalığı olanlarda yüksek tansiyonu açıklamak için birçok varsayım ortaya atılmıştır. Şişmanlık her iki hastalıkta da görülür. Şeker hastalarında tansiyonun kontrol altında tutulması böbrekteki örselenme-yi yavaşlatır ve hastalığın gidişini düzeltir.
• Yüksek tansiyon ve gebelik - Gebelikte yüksek tansiyon tek basma ya da gebelik eklampsisi tablosunda vücutta sıvı birikimiyle birlikte ortaya çıkabilir. Bu durumun özellikle dölüt için olumsuz sonuçlan olacağından, tansiyonun dikkatle kontrol altında tutulması gerekir.
• Yüksek tansiyon ve çocukluk - Çocuklukta yüksek tansiyon oldukça ender görülür. Tansiyonun normal değerlerin dışında olması iç salgı hastalıklarını, böbrek hastalıklarını ve aort damarı darlığını düşündürmelidir; ruhsal nedenler ya da yanlış ölçüm gibi teknik nedenler de rol oynayabilir. Genellikle sorun kilo vermeyle düzelirse de, çocuklarda ve gençlerde görülen yüksek tansiyon olgularının çok büyük bir bölümünde sorunun başka bir hastalıktan kaynaklandığı ve bu nedenle tanıya yönelik bir araştırma ve özgül bir tedavi gerektiği unutulmamalıdır.
• Yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliği - Böbrek hastalığının ağırlaşmasını önlemek için tansiyonun denetim altında tutulması gereklidir. Hekim tansiyonu düşürecek ilaçları seçerken ve dozlarım ayarlarken dikkatli olmalı ve böbrek işlevleri üzerinde olumsuz etkisi olacak maddeleri kullanmaktan kaçınmalıdır.
Yorum