Hipertansiyon, ateroskleroz ve aterosklerozun en önemli klinik tablosu olan
koroner kalp hastalığı için güçlü bir risk faktörüdür. Hipertansiyon, birçok
mekanizma ile koroner kalp hastalığına yol açabilir veya miyokard iskemisi eşiğini
düşürebilir. Endotel fonksiyonlarındaki bozulma ve bunun sonucu olarak lipoprotein
ve lökositlerin endotele permeabilite ve adezyonunun artması, oksidatif
streste artış, akut plak rüptürünü tetikleyen hemodinamik stres, miyokard oksijen
ihtiyacını artıran sol ventrikül hipertrofisi ve miyokardiyal duvar stresinde (wall
stress) artma, bu mekanizmalardan başlıcalarıdır.
Framingham Kohortu’nda hipertansiflerde koroner kalp hastalığı riski normotansiflere
göre iki misli artmıştır. Hipertansif hastalarda koroner kalp hastalığının
prevalansındaki artışa ilaveten; koroner kalp hastalığının prognozu da normotansiflere
göre daha kötüdür. Miyokard infarktüsü sonrası erken mortalitenin, infarktüs
öncesi sistolik arter basıncı seviyesi arttıkça yükseldiği bildirilmiştir. Miyokard
infarktüsü geçirmiş hipertansif hastaların uzun süreli mortalitesi de hipertansif
olmayanlara göre daha fazladır. Diğer taraftan, hipertansiflerde de- diyabetik hastalarda
olduğu gibi- sessiz iskemi ve sessiz miyokard infarktüsü sıklığı artar.
Antihipertansif tedavi ile koroner kalp hastalığı riski %20-25 azalmaktadır. Koroner
kalp hastalığı da bulunan hipertansif hastada ilk seçilecek ilaç beta-bloker
olmalıdır. Beta-bloker ilaçlar miyokard infarktüsü geçirmiş hastalarda erken ve geç
mortaliteyi düşürür; kararsız anginalı hastalarda ise miyokard infarktüsüne gidişi
azaltır. Kronik stabil anginalı hastalarda beta-blokerler başlıca miyokard oksijen ihtiyacını
azaltarak etkili olurlar. Beta-blokerlerin tek başına etkili olmadığı veya kontrendike
olduğu durumda, uzun etkili dihidropiridin grubu veya non-dihidropiridin
grubu kalsiyum antagonistleri seçilebilir. Hipertansif koroner kalp hastalarında
faydası gösterilmiş diğer bir ilaç grubu angiotensin dönüştürücü enzim (ACE)
inhibitörleridir.
Koroner kalp hastalığı bulunanların antihipertansif tedavi ile arter basınçlarının
ne kadar düşürülmesi gerektiği öteden beri tartışma konusu olmuştur. “J-eğrisi” etkisi inanışının (diyastolik arter basıncının 80-85 mmHg’nin altına düşürülmesiyle
koroner olaylarda artma) artık genel bir kaide olmadığı bilinmekle birlikte, son
yıllarda gerçekleştirilen birkaç çalışmada, çok düşük diyastolik arter basıncı seviyelerinde
koroner perfüzyon basıncının düşmesine bağlı olarak koroner olayların
arttığı bildirilmektedir. Dolayısıyla, kritik koroner arter darlığı bulunan hastalarda
bu hususa dikkat edilmelidir; fakat bir taraftan da yüksek arter basıncında uygun
ve istikrarlı bir düşüşün sağlayacağı faydaların, doğuracağı zararlardan çok daha
fazla olduğu unutulmamalıdır.
KARDİYOVASKÜLER RİSKTE HİPERTANSİYONUN ÖNEMİ
Yorum